31 Aralık 2009 Perşembe

yeni yıl hediyeniz

burdan buyrun:

http://img158.imageshack.us/img158/8991/tripgj9.swf

30 Aralık 2009 Çarşamba

fransız sineması ya da jötem ille de jötem olmadı çay demleriz



başkentte çatı katındayız. sessizlik var. ne ben konuşuyorum ne koray. günlerden perşembe. nası sıkıntılı bi gün bu perşembe. cumartesi olsa, sohbet akacak, coşum level atlıycak fakat gün perşembe. çarşamba olsa bi nevi cumartesi kadar olmasa da gene akacak sohbet. ama perşembe. en sonunda güvercinlerde geçmek bilmeyince tepemizden, hani hiç yoktan tepemize sıçsa, ''amına koduğğumun kuşu sıçtı kafama'' diyecek iki kişiden biri, koray ya da ben, oradan bi güvercinleri aslında ne kadar çok sevdiğimizi ama bulunduğumuz bu düzen ve uygarlık adabına aykırı bir biçimde hala kafalarımıza sıçtıklarını sorgulayıp, insanların bunu bi şans, bi kısmet olarak değerlendirip, keriz gibi milli piyangodur, kazıkazandır, hücüm ettiklerini, bu sebeple güvercinlerin birer anarşist olması üzerine sohbete girecektik. ama ne güvercin vardı, ne de koftiden anarşişt muhabbet kuşu filan. koray vardı. ben vardım. ikimizin de kafasında bu güzelim çatı katını neden sevdiceklerimizle değil de iki sap olarak geçirdiğimizi düşünürken, koray çıkış yaptı. "teleskop mu alsak acaba? iyisi mi biz bi teleskop bakalım. yarın olsun da gezeriz bi çarşıyı. gece de bakarız yıldızdır, uranüstür, ufo filan çıkar bakarsın, olmadı kayan bi yıldız olur, dilek tutarız, güvercin sıçmıyo baksana''...koray, mantıklıydı bu fikir fakat kendimden üçüncü tekil kişi olarak bahsedemiycem bu blog aleminde. evet bu yaşandı. yaşanmadı değil ama. ne bileyim, sonra sen sövdün, sonra ben. sonra güvercin geçse, biraz da sarhoş olsaydık sen telefona sarılıcaktın belki, belki ben hala cesaret edemiycektim. sonra "dünyasını sikeyim" diycektin, ben güvercin arıycaktım hava da. o değil de sabha ezanı okunuyo, allah affetsin ama güvercinleri de seviyorum. sövecektim. çünkü yazıda onca güvercin deyince insan tiksiniyo bi yerde.

yazıyı burada bırakıcaktım fakat başlığa gözüm çarptı. korayla bigün fransız sineması, jean luc godard ve sayısız fransız yönetmeni üzerine sohbet çevirirken, konu nası döndü dolaştıysa ankaralı namık'a gelmişti.bu sefer ankaralı namık'ın oynak şarkıları üzerine muhabbet çevirmiştik. bu saçmalığın içinde, le mepris adı geçmişti. artık hangimiz söylediysek. gece karanlığında, omuz omuza bayır aşaa inerken ankaralı namık şarkıları dinliyoduk. fransız sineması üzerine ikimizinde zerre bilgisi yoktu

20 Aralık 2009 Pazar

halil e mektup

sevgili halil,
geçenlerde kulağıma kürdili hicazkar makamında bir parça çalındı. aklıma pablo escobar geldi. bu karikatürü hemen çizmeliyim deyip elime kağıdı aldım. sonra kağıda bakıp "bu ne lan kalem olcaktı, cemil usta" dedim. "küçük tüp bitmiş ricardo" dedi. işte tüm karmaşanın içinde kendimi kaportacı hulki abinin yanında, magic mushroom tribi içinde buldum ve metin ışıkla göz göze geldim. olay falan çıktı tabi. "gözgöz ün amına korum lan" dedim. işte murat başkan falan geldi. ya halilciim, diyorum fakat cim görevi kabul etmediği için salo'yu sen tek başına haklamalısın. halk mamamısın nesin. haha latife ettim halil im. haha. neyse sana bahsetmek istediğim bi kaç önemli konu var. bunlardan ilki kontak lens. "ya" diyorum. "ehliyet var mı lan". "yok" diyo. "düz kontak" böyle böyle 20 kilo verdim lan. neyse. 2. konu ; perihan savaş. fakat şu anda gözümde bir problem var demeye kalmadı deneyle deneme arasında haha. ne diyodum evet perihan savaşma seviş. son olarak jean reno ile araba olan renault arasında bi bağlantı yakaladım ama balina daha acayip lan. valla.


iyi akşamlar..
koray.ankara.2009

9 Aralık 2009 Çarşamba

en kötü günümüz böyle olsun




gene sisli puslu hafif bunaltacı bi havanın bizi itmesiyle kendimizi dışarıda bulduk. etrafı izleyerek yürüyor, ara ara şu ne acayip lan, bu ne acayip lan diyerek can muhabbetler açıp, gizli örgütleri gizli bi şekilde eşeliyoduk. ve dahi çünkü sadece telekulak değil, bi çok yerden dinlenebilme olasılığını düşünüp götümüzü rahata almayı amaçlıyoduk. t-45 yazılı jandarma kuvvet birliğine vardığımızda, kan beynimize sıçramıştı. bilinmeyen bi güç tarafından gelmiş gibiydik buraya. çeşitli mitolojik yorumlarda bulunup, küçükken oynadığımız ruh çağırma girişimlerinin sonuçlarını paylaşıp, bu konunun sebebini, gizemini çözmeye çalışıyoduk. buraya nası gelmiştik?

kafalarımızı sağ tarafa çevirdiğimizde, sevdiklerim türkü bar tabelasını gördük. dakka beklemeden içeri girip sığındık. nefes nefese bi masaya sığıştık. rahat olamıyorduk. çeşitli biralar, onların yanlarında gelen çingene karılarıyla birlikte biraz kendimize gelmiştik. gene bi güç iki masa ötesine bu tür barlarda asla rastlanmayan iki güzel kızı koymuştu oraya. bu güç neydi acaba?

ikimiz de çingene karılarından sıkılıp, müsade istemeden o iki kızın yanına sokulduk yılan gibi. çok güzellerdi ve türkü bardaydılar. demek ki çok dertliydiler diyip, krem peynir düşünmeyi bi kenera itip kızların derdini anlamak maksatlı derinden sohbet açtık

koray: derdiniz nedir?
aylin: biz aldatıldık!
halil: olur öyle arada bi
ırmak: bu işin hiç oluru mu olur yaaa
koray: siz onun kusuruna bakmayın, yeni kurban bayramından çıktık, pazarlık yapmaktan oluru nedir bunun en son demekten kafası karışık onun biraz.
halil: o değilde türkü bar en doğru seçim tebrik ederim
koro halinde: teşekkür ederiz
halil: e madem temiz hava alalım beraber
koray: şimdi doğru dedin
koro halinde: olur

kızlarla birlikte dışarı çıktığımızda, jandarma komutanlığı hala orada duruyodu. demek ki bi güç tarafından oraya anında inşaa edilmemişti. biz keriz gibi döne dolaşa oraya gelince, bi kumpasa, bi şirkete geldiğimizi sanmıştık. kızlar ile yolda yürürken, ve hafif ortam yapmışcasına pis pis gülerek temiz havanın hasını alıyoduk

aylin: bizim buradan eve gitmemiz lazım
halil: ...
koray: ...
ırmak: evet kusura bakmayın telefon numaralarımızı verelim size başka zaman görüşürüz

halil ile koray o gece telefonda sayısız mesajlar atarak kızların yüzünü güldürmeye çalışmışlardı. kızlar ise evlerinde oturup gelen sayısız mesajın, 10 tane koray ile halinden - 1 tane cevap ırmak ile aylinden ve tekrar 10 tane koray ile halil den...bu şekilde bi düzen mevcuttu ve herkes halinden memnundu. kızlar evde mesajları okuyup neşelerine buluyolardı.

8 Aralık 2009 Salı

olan kafamızda başkan

geçen, halil'in 67 chevrolet'si ile ankara sokaklarında gezinirken halil, "hadi pikniğe gidelim lan" dedi. "gidelim lan" dedim ve samsun yoluna saptık. yolda halil, lowrider yapmaya başladı. kaldırımda duran japon kızlar bizi alkışladı, el salladı. içlerinden biri bize kilodunu attı. halil, bu duruma çok sinirlendi ve arabanın arkasında duran asker yeşili kilodu kızların kafasına attı. kızlar kaldırımda kusarken biz de alışveriş yapmak için "güdül gross market'e" girdik. her türlü meze, içki, tatlı, et vs. bilimum ihtiyacımızı karşıladıktan sonra, krom jantları ve koyu yeşil rengi ile adeta bir anka kuşu gibi bizi bekleyen chevy'ye döndük. halil, "ay yolundan mı gidelim ağa" dedi. "orda çevirme vardır birader, satürn'ün ordan gidelim" dedim. ve halil arabayı satürn yoluna kırdı. satürn yolu dörtyol tarafından geçtiği için sıra sıra pavyonları görünce "ehohoho" diye gülerek "parlament gazinosuna" girdik. hemen masamız kuruldu. 2 büyük rakı ve 2 kons söyledik. bu sırada "başkentli kara murat" "ivir çivir gıvır çivir salla" isimli parçayı söylüyodu. konslarımızla pisti kapatıp oyun havası oynarken içeri "demir adam ve azer bülbül" girdi. biz onları görünce kalktık zaten. şef garson geldi "abi sizin hesap 4 milyar" dedi. ben olay çıkarıcakken halil, 10 milyarı çıkardı. "al lan lale üstüde sana bahşiş olsun" dedi. "abi taşşanı yiyim" diyen şef'e tokat attım ve çıktık. dışarda koyu sarı rengi ve cms40 jantlarıyla bizi bekleyen 65 cadillac'a bindik. vakit kaybetmeden venüs köprüsüne çıkıp ordan mars'a yöneldik. vardığımızda phobos dan gelen otoparkçılar "06 hll 35" pilakayı görüp önlerini iliklediler. halil mafya olduğu için bu etkiyi her zaman yapıyodu. ben "dur da bi tokatlayım şunları" dedim. halil, tepkisiz kaldı. "ne la bu artislik" dedim. bana baktı. sonra geri kafasını çevirip dışarı baktı. sonra tekrar baktı "suskunluğum asaletimden lan" dedi. gülüştük. piknik alanına vardığımızda her yer boştu. hemen mangalı yakıp içkilerimizi açtık. bu sırada ben beyaz doğan'ın radyosundan oyun havası açtım. kırılan kafalarımızında etkisiyle mars'ta oyun havası oynamaya başladık. ilerleyen saatlerde içki ve mezelerimiz bitince ben, "çakmak gazı çekeli, muz kabuğu kurutup onu içelim, kavuna bally gömüp onu yiyelim." gibi önerilerde bulundum. halil, "olum şurda tekel var ya ordan şarap alalım" dedi. "peki" dedim. gittik 4 şişe beyaz kalyon şarap bi tane de meyveli kek aldık. tam marsın ucuna gidip dünyaya karşı şaraplarımızı içtik. halil, "tavlada da mars var lan ehehe ne acayip amına kii" dedi. "okey oyunu ile de prezervatif arasında da bi bağ var o da acayip" dedim. derin bi sükunet oldu. sonra tribe düşüp "ınıhahahah" diye gülmeye başladık. sonra uzay boşluğuna işedik. eski sevgililerimize sövdük. sonra ağlaştık. sonra da kırmızı camarroya binip kokareç yedik.

4 Aralık 2009 Cuma

senden 50 kuruş çıkışır mı çavuş?



2007 senesinin haziran ayında, yeni kurulacağını öğrendiğim amatör takımı, koray'a sunmak için telefonla aradım

koray: alo
halil: amatör takım kuruluyomuş lan girelim mi?
koray: girelim hemen ekür canımız sıkılmaz hem
halil: şimdi doğru dedin. e atla gel o zaman

sonra koray geldi. ''amatör takım ne acayip lan'' diye kum sahaya yürürken geyiğini çevirdik. bi elli metre ilerimizde oluşan toz bulutunu görünce, ''yaklaştık heralde'' diye düşünüp adımlarımızı hızlandırdık. ne kadar mücadele ederlerse etsinler, tam anlamıyla randıman alınamayan bu müsabakaları sadece izlemeyip, aynı zamanda içinde de olucaktık. ''hayatta böyle değil mi zaten'' der gibi olduk ikimizde ama demedik. zira ikimizden biri amatör sahada maç yapmayı hayata benzetseydi, diğeri benzeten kişiden ölesiye tiksinecekti. biraz izleyip, idman bitince, hocanın yanına koşar adım gittik. geç kalmıştık ilk idmana. takım birbiriyle tanışık,düz konuşunun ardından son on beş dakka çift kale maç yapıp evlere dağılıyordu...hocayla biraz takımın geleceği hakkında konuşup ettikten sonra, belli bi ücret karşılığında takım formaları almamız söylenince, koray ile beraber dakka düşünmeden caydık. ''iyisi mi biz sonra tekrar uğrayalım'' diyerek kum sahadan uzaklaşırken, arkadan hocanın ''la durun bi la, siz liseyi bitirdiniz mi?'' diye sordunu işittik

kaçsak mı, dursak mı, kaçsak kovalarlar mı, dursak köşeye sıkıştırırlar mı gibi belli başlı soruları kendimize sorduktan sonra durmaya karar verdik. idmanlı adamlara karşı, kan şekeri yükselmiş, kan basıncı level atlamış adamlara karşı, koşturmayı göze alamadık. ''bitirdik abi'' dedik ikimizde bok sineği vızıltısını andıran. ''la size zahmet bizim takımın açılış gününde ikiniz konuşmaları yapsanız ya lan bi iyiliğiniz dokunsun'' dedi. koşarak uzaklaştık...

çok gizli mevzular


bundan bir yıl önce "halil" tehlikeli şiir okuyup dünyaya sataşdığı için cezaevine girmişti. ben de ilk günden ziyaretine gitmiştim. "sana sigara getirdim gardaşım" demiştim böyle babacan gibi. "var ol gomutan" demişti halil de bana. bu cevap ile çok sarsılmıştım. cezaevinde geçen 2 saati halil'i çok deyiştirmişti. "olum racona niye uymadın lan niye külot getirmedin" dediğinde sakallarının uzadığını ve saçlarının yarısının dökülmüş kalan yarısınında beyazlamış olduğunu gördüm. daha bi sarsıldım. halil bana baktı "tsehehe" diye güldü. ben de güldüm zira korktum "lan dedim pıçaklar neyi allahın manyaa" sonra "halil ben müsadeni isteyim ağa" dedim. kalktım. o da kalktı. sarıldık. "yine gel" dedi. "he halil evet halil ben sana megasiteden parçada yollarım. cezaevinde yatan kan kardeşim için falan diye" dedim. "tsehehe" dedi. hızlıcana kaçtım. halil ertesi gün tahliye oldu. karşılamaya gittim. ortak cips aldık. bu sırada halil cebinden bi tespih çıkardı ve "al gardaşım bu senin kendim yaptım" dedi. "he halil" dedim he.